Tarih 7 Eylül 1946…
Türkiye Cumhuriyeti için karanlık günlerin başlamasına yol açacak bir karar alınıyor.
20 gün önce işbaşına gelen/getirilen Başbakan Recep Peker devalüasyon yapacaklarını açıklıyor.
Türk Lirası dolar karşısında hükümet kararıyla değersizleştiriliyor.
TL’nin değeri, 1 dolar= 1,31 TL’den 1 dolar= 2,80 TL’ye düşürülüyor…
Bu karar Osmanlı’yı yıkan 1838 Serbest Ticaret Anlaşması’nın (Baltalimanı) Türkiye Cumhuriyeti’ne uygulanmasıdır aslında.
Devalüasyonun sebebi nedir?
Marshall yardımlarından faydalanabilmek…
Recep Peker, 11 Eylül 1946’da Tasvir gazetesine yaptığı açıklamada kararı şöyle savunuyor…
“Sistemi değiştirmemiş olsa idik, dünya ticaret nizamı içinde ister istemez tecrit edilmiş bulunacaktık.”
Peki hangi sistemi?
Emperyalist, sömürgeci Batı’nın dayattığı kölelik sistemi tabiki.
Oysa…
Genç Türkiye Cumhuriyeti ikinci dünya savaşına kadar olan dönemde müthiş ilerleme gösteriyor…
1932-1946 yılları arasında (bir yıl hariç) 15 yıl sürekli dış ticaretinde fazla veriyor…
Etibank ile madenler işletilmeye başlanıyor, Sümerbank ile tekstil fabrikaları yurdun dört bir yanına yapılıyor, demiryolları batı ile doğuyu birleştiriliyor…
Devlet eliyle 1033 fabrika açılıyor…
Ülke, siyasi bağımsızlığının yanısıra ekonomik olarak da bağımsız olmaya doğru hızla ilerliyor…
Aynı dönemde batı dünyası ise savaşın enkazı altında kalmıştı.
Savaşta kazanan tek bir ülke vardı aslında.
ABD…
1944’te Bretten Woods konferansında dolar bütün dünyanın rezerv parası ilan edildi.
1 ons altın 35 dolara eşitlendi. (1971’e kadar süren bu sistem, ABD’nin altın standardından çıkmasıyla son buldu. ABD Merkez Bankası FED o tarihten sonra trilyonlarca doları karşılıksız bastı ve basmaya devam ediyor)
Avrupa’nın yeniden inşaası için Marshall yardımları yapılacaktı.
Yardım kapsamında Türkiye yer almıyordu.
Çünkü dönemin ABD başkanı Truman Türkiye’yi bağımsız ve ekonomik açıdan güçlü bir ülke olarak görüyordu…
Ancak o zaman ülkeyi yönetenler aynı şekilde düşünmüyordu.
Bu yardımları alabilmek adına, süregelen bağımsız ekonomik politikaları terk edip ABD’nin dayattığı modele geçiş yapmaya karar verildi.
******
Savaş sonrasında hükümetin başında bulunan Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Harp Sonrası Kalkınma Plan ve Programı’nın hazırlanmasına karar vermişti.
Amaç şöyle açıklanıyordu:
“Plan, polikültüre dayanan su altı ve toprak altı servetini kıymetlendirme esasına istinat eden, yeni bir sanayileşme hareketini esas almaktadır. Polikültür ise evvelâ ziraatta çeşitliliği istihdam eder ve bu çeşitlilikle memleket sanayi için hammadde tedariki gayesi de vardır. Aynı zamanda memlekette bu sanayileşme hareketini de besleyecek böyle bir polikültür, milli vasıflı gelişmenin ilk şartıdır.”
Görüldüğü gibi Saraçoğlu Hükümeti otuzlu yıllarda başlayan planlı kalkınma sürecini devam ettirmek istiyordu.
1946 yılının Haziran ayında hazırlanan İkinci Sanayi Planı, iç finansman olanakları belirlenmiş ve iç borçlanma yetkisi alınmış durumda uygulama için talimat bekleniyordu.
Her şey hazırdı.
Olmadı…
21 Temmuz 1946’da çok partili hayatın ilk genel seçimleri yapıldı.
Seçimden sonra Recep Peker başbakanlığında kurulan CHP Hükümeti, bambaşka bir yola girdi.
Kalkınma planının yerine, devalüasyon açıklandı!
Bu kararı açıklayan Recep Peker kısa süre sonra görevden ayrılınca 1947 yılı başında başbakan olan Hasan Saka ise, İkinci Sanayi Planı’nı Ekonomi Bakanlığı’na iade etti!
Ondan sonrası malum.
Artık Türkiye Cumhuriyeti ekonomik açıdan ABD’ye bağlanmıştı.
Kendi başına karar veren bir ülke konumundan çıkmıştı/çıkarılmıştı.
Stand-by anlaşmaları, IMF ve Dünya Bankası’nın borç sarmalına girilmişti.
Günümüze kadar örtülü, örtüsüz 30 civarında devalüasyon yapıldı.
1950-1960 yılları arasında İktidara gelen Menderes hükümetleri döneminde de Marshall yardımları ABD’nin istekleri doğrultusunda harcandı.
Demiryolları yerine karayolları, sanayi yerine tarım desteklendi.
Gelen yardımların büyük bölümü de keyfi harcamalarla heba edildi.
Tarım makineleri, süt tozu, zeytinyağı meselesi apayrı ele alınması gereken bir konu…
Ekonomik bağımsızlığının yitirilmesinden sonra NATO’ya girilmesi ile askeri bağımsızlık da kaybedildi ne yazık ki.
Askeri darbelerin tümünde ABD ve NATO etkisi artık tartışılmıyor.
******
Bugün yaşadığımız sorunların temeli 1946’da atılmıştır.
1946’dan günümüze kadar ekonomik bağımlılık artarak devam etmiştir.
2022 yılını değerlendirmek için 1946’yı bilmemiz gerekiyor.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında, “Şimdi daha büyük bir savaşı kazanmak zorundayız” diyerek ekonominin önemini vurgulamış ve bir kez daha haklılığını göstermiştir.
Çünkü ekonomik bağımsızlığı olmayan hiç bir ülke kalkınamaz.
Eğer küreselci güçlerin boyunduruğundan kurtulamazsak, yakında domates, biber, ekmek fiyatlarının artışını değil YOKLUĞUNU konuşur hale geleceğiz…
Tek çare ekonomik bağımsızlık.
Her anlamda özgür ve bağımsız bir Türkiye…
Murat Adıtatar
EGEDE YAŞAM
Özgür İnternet Gazetesi – Halkın Yanında
egedeyasam.net
egedeyasam.com