İYİLİĞİN GÜCÜ
Dostoyevski’nin “Budala” romanı, iyiliğin ve saflığın çıkarcı bir dünyada nasıl yanlış anlaşıldığını ve dışlandığını derinlemesine ele alır.
Prens Mişkin, saf iyiliği, dürüstlüğü ve koşulsuz merhametiyle toplumun ikiyüzlülüğüne bir ayna tutar.
Ancak bu özellikleri onu “budala” olarak nitelendirilen bir konuma düşürür.
Çünkü, toplum maskeler ardında saklanan oyunu oynamayı reddeden böyle karakteri anlamakta zorlanır.
Dostoyevski;
— ” İyiliğin değeri, başkalarının onu nasıl algıladığı ile ilgili değildir,” diyerek iyiliğin içsel bir değer olduğunu vurgular.
Mişkin’in trajedisi onun zayıf olduğu için değil, tam tersine dünyanın onun saflığını kaldıramayacak kadar iyice yozlaşmış olmasından kaynaklanır.
Roman, okuyucuyu bir soruyla baş başa bırakır;
İyilik, acı çekmeye değer mi?
Gerçek iyilik, toplumun çarpık değerleri karşısında bir meydan okumadır.
Mişkin, etrafındakilerin bencilliğini ikiyüzlülüklerini ortaya çıkarırken, aslında onlara kendi ahlaki çelişkilerini gösterir.
Dostoyevski;
— “İyilik, dünyanın onu takdir etmesi için değil, doğru olan olduğu için var olur,” sözleriyle bu durumu özetler.
Ancak, iyiliğin bedeli ağırdır;
Mişkin gibi karakterler, çoğu zaman yalnızlaştırılır, alay konusu olur ve hatta yok edilir.
Buna rağmen, iyiliğin gücü etkisinin derin ve kalıcı olmasıdır.
Roman, iyiliğin görünüşte zayıf ama aslında dönüştürücü bir güç olduğunu gösterir.
Sonuç olarak,
“Budala”, insanlığın en temel çelişkilerinden birini sorgular;
İyilik dünyanın, acımasızlığına rağmen neden varlığını sürdürür?
Belki de cevap;
İyiliğin kendisinin, bir amaç olmasında yatar.

BİR İNSANIN GERÇEK ZENGİNLİĞİ
ONUN BU DÜNYADA YAPTIĞI İYİLİKLERDİR…
Turan ÇATAL
Araştırmacı Gazeteci-Yazar
EGEDE YAŞAM ::: Özgür İnternet Gazetesi
Halkın ve Sadece Haklının Yanında…
YAŞASIN CUMHURİYET…
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ…
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…


