SON İSTASYON
Değerli okurum okuyacağınız satırlarda bir insan yaşamının süreçlerini yerine göre ironilerle ve mecazi
anlatımlarla, aktarmaya çalışacağım.
İnsanoğlu doğduğu an itibariyle önceden imzaladığı ‘Ruh sözleşmesine’ uygun olarak yaşamaya başlar,
tıpkı önceden aldığınız biletle yapmak zorunda olduğunuz tren yolculuğu gibi.
Neden Tren örneğini veriyorum çünkü tren yolculuğu bitmek bilmeyen sürekli sarsıntılı bir seyahatle geçen
size çok uzun gelen ama ‘son istasyona’ varınca bir anda biten bir ömür gibidir.
Yolculuğunuz boyunca her istasyonda karşılaştığınız çeşitli karakterler tıpkı yaşamınıza giren bir çok yeni
insan suretleri gibidir, bunların çoğu size kısa sürelerce eşlik eder sizi anlık sohbetler eşliğinde sarsıntılı bir
beyin fırtınası eşliğinde oradan oraya sürükler, her anlattıkları yaşanmış hikayeler bütününde, sürdürdüğünüz
yaşamınızı sorgulamanızı sağlar, hayattaki duruşunuzu tekrar tekrar gözden geçirmenize fırsat verir.
Tıpkı yaşamınızda olduğu gibi her istasyonda inen yanınızda sandığınız sahte dostluklar gibi, biri iner biri biner
sizin gerçek kimliğinizi oturtamadığınız o boşluğa oturtuncaya kadar.
Bu yüzden sürekli gezip yeni yerler, yeni yaşamlar tanımak, yeni karakterleri geçici de olsa, yanınızda ki koltukta
ağırlamak, yaşam denilen bu oyun sahnesinde bir yerlere ve birilerinde misafir olmak, ünlü düşünürün de tespit ettiği gibi ”değişmeyen tek şeyin değişimin bizatihi kendisi ” (Herakleitos) olduğunun bilinciyle devinim halinde olmak bir yere bir
kültüre çakılı kalmaktan çok daha önemlidir.
Yaşamınız boyunca birçok istasyona uğrayacaksınız, kimilerinin hayatı çalkantılarla kimilerin ki durağan tekdüze geçerken,
asıl önemli olan şeylerin, ”İnsan’a dokunmak” olduğunu bir kez daha tespit etmek isterim.
Çok başarılı bir iş adamı olabilirsiniz, çok para kazanmış servet edinmiş olabilirsiniz, ya da, kariyer yapmış, ünlü olmuş
başınız göğe ermiş olabilir, tam tersi çok sıkıntılı bir yaşam sürmüş sürekli ekonomik çöküntüyle çırpınıp durmuş olabilirsiniz
bunların tümü sizin doğmadan önce yani bu bedene enkarne olmadan önce bizzat özgür iradenizle kendi seçtiğiniz ‘Ruh’
sözleşmenizde altına imza attığınız özgür irade seçimlerinizdir.
Burada naçizane bana ait bir söz aklıma geldi, ”Erdem altın zemine işlenen pırlantadır, altın zemin de AHLAK tır.”
Yani ne olursanız olun eğer Ahlaksızsanız bu sizi insan olarak çökertir.
Unutkanlık perdeniz 3 yaşından sonra devreye girdiği için bunların hiç birini hatırlamadan sürdürdüğünüz yaşamınız içinde
başınıza gelen iyi ya da kötü her ne yaşadıysanız buna ‘kader’ deyip geçersiniz, oysa kader diye bir şey yoktur bunu defalarca
anlatmaya çalıştım, her ne yaşadıysanız ya da yaşayacaksanız bunların tümü bindiğiniz trende ‘Son istasyon’a varmadan başınıza gelecek olan sizin kendi seçkilerinizdir.
Yaşam bir seçkiler bütünüdür, hepimiz sonuçlarını kestiremeden iyi ya da kötü seçimler yaparız, daha çocukluk yıllarımızda
erişkin hayatımızı nasıl yaşayacağımızı aşağı yukarı seçer ve o yönde çabalarız, bu yol kimilerinde birebir aynen tutarlı olurken kimlerinde hiç ummadığı ya da daha doğru deyimle küçük yaşta hedef belirlemeden tam konsantre beyinle kendimizi o seçkiye uygun adaptasyona hazırlamadan yaşama adım atmamızla alakalıdır.
Bu seçkileri yaparken yanımızda rol model dediğimiz aslında benim tabirimle ‘Tecrübeli ruh’ lardır,bu ruhlar yeniden farklı bedende bile olsalar bizim önceki bedenlerimizde yaşadığımız hatalı davranışlar nedeniyle, bizi yeniden bu similasyon içinde başka bedenlerde yeniden aynı süreçlerden daha az hatayla geçmemiz yüksek bilinçle tekamüle hazırlanmamız adına bize tekrar tekrar ‘Sonsuz yaratıcı” tarafından verilen şanslar bütünüdür.
Bu bakış açısıyla genç ruhlar yanlarında ki ebeveynlerine sadece onları dünyaya getiren anne, baba olarak yani doğum aracı gözüyle baktıklarından, onların tecrübelerinden yaşanmış deneyimlerinden faydalanmak yerine, gençliğin verdiği deli akan kanlarıyla vurdumduymaz tavırlarla hele bir de okumuş meslek sahibi olmuş ve bol para kazandıkları bir işte çalışıyorken, dünya
umurlarında olmaz, ne yazık ki anne ve babalarını küçük görüp, onları beğenmez tavırlarla ellerinden düşürmedikleri cep telefonu denen akıllı zehir makinesiyle 1 dakikalarını alacak hal hatır sorma işlevini büyük bir yük olarak görmekte, onların
sağlığında sımsıkı sarılıp koklayarak öpücüklere boğacakken tabiri caizse iğrenerek bir buseyi bile çok görmekteler.
Her şey o bindiğiniz trenle alakalı, işte o son istasyona gelmeden yaptığınız her davranış biçimi, yaşarken çevrenize, doğaya insanlara bakış açınız, kibir ve egodan kurtulamadan bencilce sürdürdüğünüz yaşamınız, bu yaşamın sadece ama sadece bir deneyim ve imtihan bütünü olduğu gerçeğini unutmanız, sadece yeme içme eğlenmeyle zamanı öldürüp, har vurup harman savurma iştahınız, an gelecek geriye dönüp te baktığınız zaman ilk bindiğiniz istasyona bir daha asla dönemeyeceğiniz gerçeği ile son istasyonda aniden trenden inmenizin önüne geçemeyecek.
İşte yaşam bu kadar kısa ve özdür.
Son istasyona varmadan önce lütfen yaşamınızı gözden geçirin, yanınızda bulunan tecrübeli ruhlara (onlar yaşlı ihtiyar bunak değildir.) daha fazla özen gösterin çünkü bir gün gelecek sizde aynı konumda olacaksınız, unutmayın o ‘son istasyon’ a hepimiz istesek te istemesek te mutlaka varacağız kimimiz yarı yolda aniden yaşamdan kopacak trenden atılacağız, kimimiz huzur içinde o son istasyona varacağız.
Sevgilerimle..
Haşmet GÜRBÜZ
Genel Sanat Yönetmeni
EGEDE YAŞAM ::: Özgür İnternet Gazetesi
Halkın ve Sadece Haklının Yanında…
YAŞASIN CUMHURİYET…
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ…