Çok kutuplu dünya düzeni başladı… Dengeye erişim zor ve sancılı olacak…
Xİ-PUTİN MOSKOVA ZİRVESİNİN HATIRLATTIKLARI
Putin ve Xi Jingpin’in 20 Mart 2023 günü ABD’nin Irak’a saldırmasının 20. Yıldönümünde gerçekleştirdiği Moskova Zirvesi bana 9 Haziran 1908’de İngiliz Kral VII.Edward ile Rus Çarı II. Nikola’nın Reval Buluşmasını hatırlattı. Söz konusu buluşma sonucu İngilizler kendilerine her alanda tehdit teşkil edecek düzeyde büyüyen ve güçlenen 37 yaşındaki genç Alman İmparatorluğunu durdurabilmek için Rusya’yı -İngiliz jeopolitik çıkarlarının kaybı uğruna- yanına çekmeye ikna etti. Havuç, Osmanlı toprakları idi. Batıdan Fransa desteği ise Entente Cordiale ile 4 yıl önce çoktan sağlanmıştı. Havuç, büyüyen ve topraklarına tehdit teşkil eden sanayi devi komşusunu durdurmasına yardım etmekti. Ya da İkinci Dünya Savaşında ABD Başkanı F.D. Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Churchill’in 14 Ağustos 1941’de Newfoundland/Kanada’da Amerikan Kruvazörü USS Augusta’da buluşarak Atlantik Bildirisini (Atlantic Charter) imzalamasını hatırlattı. Bu bildiri Alman orduları karşısında her cephede yenilen ve okyanusta denizaltı (U Boat) ablukasına maruz kalan İngiltere ve Avrupalı müttefiklerinin yok oluşunu önlemek üzere ABD’nin materyal desteğini (özellikle savaş gemisi) sağladı. Karşılığında ABD, İngiliz üslerini kullanma hakkı elde etti. Çok değil 4 ay sonra ABD, Japonların Pearl Harbor Baskını sonrası savaşın tarafı olacak, bir okyanus gücü olarak Pasifik’te ada gücü Japonya’yı; Avrupa ve Kuzey Afrika’da kıta gücü Almanya’yı mağlubiyete zorlayacaktı. Her iki tarihi örnek yeni dünya düzeninin kurulmasında ABD liderliğindeki okyanus gücü Anglosakson dünyanın jeopolitik hamlelerinin önemini ortaya çıkarıyor. Günümüzde Asya’da kıta gücü Rusya ve hem kıta hem yükselen bir okyanus gücü olan Çin’in yakınlaşması ise 1805’ten bu yana devam eden Anglosakson hegemonya karşısında Asya güçlerinin tarihin en büyük karşı hamlesini örnekliyor. Bu hamlenin 2008 yılında yaşanan finansal krizden çok daha büyük olduğu değerlendirilen ABD’de Silicon Valley Bank ve Avrupa’da Credit Suisse finansal krizlerinin tsunami etkisi yaratmaya başladığı ortamda gerçekleşmesi çok kutuplu küresel düzenin oturma sürecine ayrı bir boyut katıyor. Finansal krizin tam ortasında Amerikan Genelkurmay Başkanının İran’a savaş naraları atması anlam kazanıyor. Çöken güçler mutlaka savaş ister.
KITA VE OKYANUS MÜCADELESİ
Bugün adeta Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesindeki kıta ve okyanus güçleri arasındaki tarihsel saflaşma dönemi yeniden yaşanıyor. Birinci savaş yükselen ve okyanusa çıkmak isteyen kıta gücü Kayzer Almanya’sını durdurmak için; İkinci Savaş batı yarımkürede kıtadan tekrar okyanusa çıkmak isteyen Hitler Almanya’sı ile doğu yarımkürede okyanustan kıtaya hükmetmek isteyen Japonya’yı durdurmak için sürdürüldü. Aslında her iki dünya savaşı birbirinin devamıydı. Araya 20 yıllık bir ateşkes girmişti. Son sözü yükselen deniz gücü ABD ile kıta gücü Sovyetler söyledi ve dünya yarım yüzyıllık adı soğuk savaş olan nükleer dehşet dengesi üzerine kurulu bir barış dönemine girdi. Sovyetler Birliği Rus Çarlığının aksine nükleer ayağı da olan büyük bir donanma kurarak Amerikan deniz gücünü okyanuslarda dengeleyerek hem kıtada ve hem de okyanuslarda küresel barışı sağlayacak bir denge kurdu. Böylece 1949 yılından itibaren Avrasya adası batıda NATO ve Varşova Paktı ile; Doğuda ise bağlantısız Hindistan, Komünist Çin, Vietnam, Kuzey Kore, ABD vassalları Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Singapur ile dengelendi. Endonezya, Tayland, Malezya, Filipinler, Pakistan ise zikzaklı bir denge politikası uyguladılar. Dolayısı ile ABD’den uzaklaştıklarında iç karışıklık ve darbelere maruz kaldılar.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI AMERİKAN SALDIRGANLIĞI
Ancak 1990 sonrası Sovyetlerin çökmesi küresel sistemdeki göreceli denge ve barışı ortadan kaldırdı. Zira jeopolitik zafer kazanan Anglosakson Okyanus Cephesi bu zaferi neoliberal kapitalist ekonomik zafere tahvil etmek ve bu zaferin yanında kıtadan okyanusa çıkmak isteyen güçleri kıtaya hapsetmek için gayretlerini artırdı. Neoliberal kapitalist okul, neocon Amerikan okulunun militarist paradigmasıyla önce Yugoslav iç savaşı sonra da NATO/AB genişlemesi ve renkli devrimler ile Avrasya’yı şekillendirdi. Bu hamlelerle 21. Yüzyılda Rusları Baltık, Adriyatik ve Karadeniz’de kuşatırken açık denizlere çıkışını kısıtladılar. Kimlerin yaptığı bugün dahi tartışmalı olan 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası Amerikan hegemonyası sınır tanımadı. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de milyonlarca insan öldürüldü, yaralandı, kitlesel göçe maruz kalarak başta Türkiye olmak üzere Avrupa ülkelerinin demografik yapısını alt üst etti. ABD sınır tanımıyordu. Her şey sözde demokrasi, insan hakları, kural temelli dünya düzeni içindi. BOP mimarlarından Condoleezza Rice 2004 yılında yemek tarifi yapar gibi Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da 22 devletin sınırlarını değiştireceğiz diyebiliyor; 2006 yılında Amerikan Ordu Dergisinde Albay Ralph Peters tarafından Ortadoğu’nun yeni sınırları 1919 yılında Londra Centilmenler Kulübünde çizildiği gibi yeniden çiziliyordu. ABD’li askerler NATO toplantılarında kendilerine süper güç diyenleri düzeltip, biz hiper gücüz diyebiliyordu. Fukuyama gibi Japon asıllı Amerikalı akademisyen Amerikan zaferini tarihin sonu olarak niteliyordu.
KONTROLSÜZ AMERİKAN GÜCÜ
ABD ve başta Anglosaksonlar olmak üzere diğer müttefikleriyle sanki dünya savaşı olmaksızın 3. Küresel Paylaşım Savaşını başlatmıştı. Karşılarına çıkan ve dengeleme sağlayacak devlet kalmamıştı. Ruslar Adriyatik’ten aşağılanarak atılmış, NATO’nun 1999 Martındaki hukuksuz Kosova müdahalesinde sesini yükseltmeye kalkan Çin’in Belgrad Büyükelçiliğine kaza ile! Tomahawk Füzesi düşürülmüştü. Afganistan ve Irak savaşlarında orantısız güç kullanımında rekor kırılmıştı. Başta Irak’ta Abu Gharib ve Küba/Guantanamo Üsleri olmak üzere Afganistan, Irak ve Libya’da sınırsız işkencelerle insanlık suçları işlenmişti. Türkiye’de de 2002 yılından itibaren tamamen ABD jeopolitik çıkarları ile uyumlu siyasi parti iktidara getirilmiş ve 2007’den itibaren CIA’nın yurt dışındaki en önemli istihbarat örgütü FETÖ ile iş birliği içinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Atatürkçü kadroları kumpas davalar ile tasfiye edilmiş, hapishaneler doldurulmuştu. CIA ve FETÖ ajanı Henry Barkey’in ifadesi ile Türk Ordusu iktidar partisinin yardımıyla Kafeslenmişti.
AMERİKAN GÜÇ SARHOŞLUĞUNA DUR DİYENLER
2008 yılına girilirken ABD için 1973 Vietnam çekilmesinin yarattığı psikolojik şok atlatılmıştı. Yenilmez armada psikolojisi ile hareket ediliyordu. Bu tatlı dönem aynı yıl yaşanan Mali Kriz yaşanana kadar devam etti. Aynı yılın 8 Ağustos’unda Rusya, Güney Osetya’ya müdahale etti ve buraya kadar dedi. 2 yıl sonra Çin, küresel üretimde ABD’yi geçti. 2012’de Güney ve Doğu Çin denizlerinde artık sesini yükselten Çin, ABD ile rekabet dönemini başlattı. Asya güçleri artık eyleme geçmişti. 2014 yılında Rusya’nın Kırım müdahalesi gerçekte Anglosaksonların Polonya ve Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı yürüttüğü çevreleme hamlelerine karşı ön alıcı bir hareket oldu. Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru durmayan genişlemesi ve çevrelendiği denizlerden soyutlanması karşısında başka seçeneği kalmamıştı. ABD, AB ve NATO, Rusya’nın 2008 ve 2014 hamlelerine rağmen NATO ve AB genişlemesi ile turuncu devrimlerden vazgeçmedi. Ukrayna’da Donbas bölgesinde yaşanan katliamlar da bu sürece eklenince Rusya’nın ABD’nin en çok ihtiyacı olan savaşa çekilmesi ve 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya müdahalesi kaçınılmaz oldu. ABD, bu savaş üzerinden Rusya’nın kan kaybına neden olurken, AB’yi tamamen yanına çekti. Ancak ne kendini ne de NATO’yu doğrudan savaşa sokmadı. Ukrayna halkının ucuz kanını kullanmayı tercih etti. Halbuki Washington, her iki dünya savaşından yüzbinlerce Amerikan askerinin kanını dökmekten çekinmemişti. Rusya’nın hatası da Amerika adasından Avrupa’ya kesintisiz akan lojistik yardım hattına rağmen Ukrayna’da başlattığı harekatın kısa süreceğini kabullenmesi oldu. Halbuki deniz ulaştırma hatları kesilmeden Avrupa cephesinin yenilemeyeceğini her iki dünya savaşından çıkarılan derslerle öğrenmiş olması gerekirdi. Savaş demir ve kan ile yürütülür. Lojistik destek yani demir kesilemediğine göre Ukrayna halkının direnme gücü yani kan tükenene kadar ABD ve NATO savaşın devam etmesini isteyecektir. Sonunda Rus galibiyeti kesin olmakla birlikte, o da yaralanmış ve zayıflanmış durumda kalacaktır. İşte Çin’in Rusya yanına gelmesinin temel nedeni bu zayıflığın Asya’nın yükselişini önlemesine mani olmaktır.
ABD’NİN ZORLU CEPHESİ: ARKTİK
ABD, Ukrayna Savaşını kullanarak hali hazırda Adriyatik’ten tamamen, Baltık’tan ksımen koparılmış Rusya’nın Karadeniz’den de kuşatılmasının son aşamasına gelmesini hedeflemişti. Ancak Montrö Sözleşmesi ile Türkiye’nin tarafsız konumu Karadeniz’de engel olmaya devam ediyor. Bu engelleme Türkiye’nin yüksek jeopolitik çıkarları ile örtüşüyor. Diğer yandan ABD ve AB’yi en çok rahatsız eden diğer bir konu Avrupa’nın enerjide Rusya bağımlılığı idi. Bu sorun Rusya yaptırımları, pahalı ABD LNG gazının ithalatı ve Kuzey Akım Boru Hatlarının sabotaj sonucu imhası ile halledildi. Ancak halledilemeyen çok ciddi bir sorun var. Arktik Okyanusunda Rusya’nın üstün jeopolitiği ve askeri yetenekleri geriletilemiyor. Bugün için ABD’nin günümüz kenar kuşak jeopolitiğinde en ciddi sorunu Arktik Okyanusu olmaya devam ediyor. Bu küçük okyanusun %88’i sahildarların yetki alanı (Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi) iken, sadece %12’lik kısmı açık deniz statüsündedir. Yetki alanlarını kontrol eden kıyıların % 65’i (24 000 km’lik kıyı şeridi) Rusya Federasyonu’na ait olduğundan, deniz dibindeki enerji rezervlerinin büyük çoğunluğu ile bu sularda seyir serbestisi hakkının kontrolü de Rusya Federasyonu’na ait. Rus Donanması’nın %67’si ve Kuzey Donanması ana üssü bu bölgede. Dünyada nükleer buz kıran gemilerine sahip olan tek ülke Rusya. Bölgede 8’i nükleer 11 büyük tonajlı buz kıran gemi/römorköre sahipliği, iki adet dizel tahrikli buz kıran gemisi olan ABD’ye karşı büyük avantaj sunuyor. En önemlisi Rusya Arktik Okyanusunun Kuzey Deniz Rotasını (NSR) artık kullanmaya başladı. 27 Ocak 2021 günü Çin/Jiangsu’dan kalkan Rus LNG tankeri Kuzey Deniz yolunu (NSR) kullanarak 2400 millik yolculuğunu 11 gün sonra Rusya’nın Sabetta Limanında tamamladı. Kış şartlarında şubat ayında sürekli karanlıkta büyük bir bölümü refakatiz yapılan bu geçiş, Süveyş Kanalı yolu ile yapılacak seyahatten 36 gün kısa sürdü. Bu durum küresel deniz ulaştırmasında emsali görülmeyen bir devrim yarattı. Rusya, böylece Arktik Okyanusunda 12 ayın 10 ayında geçiş yapılabileceğini ispatladı. 2021 yılında NSR’den geçen yük miktarı 35 milyon ton ile rekor kırdı. 86 geçişle ayrıca 3 milyon ton yük Atlantik ile Pasifik arasında geçiş yaptı. İşte bu gelişmeler ABD jeopolitiğinde kırılma yaratacak düzeyde etki yaptı. Amerikan denizi gücü kontrolü dışında ilk kez bir alan deniz ulaştırması için kullanılıyor. Bu çerçevede İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin aceleyle gündeme getirilmesi ve hızlandırılmasının temel nedeni Rusya’nın Ukrayna müdahalesi olmadığını biraz jeopolitik okuyanlar bilir. Ancak kamuoyu jeopolitik okuma yapmaz. Finlere ve İsveçlilere Rusya sizi işgal edecek derseniz değil 100 yıllık 1000 yıllık tarafsızlıklarını bozarlar. Nitekim öyle oldu. Asıl amaç, Kuzey Denizinde ve Arktik’te Rusya’nın kuşatılmasını iki Nordik devletin NATO’ya eklenmesi ile hızlandırmaktır. Ancak bu alanda Anglosaksonların başarı şansının çok düşük olduğunu değerlendiriyorum. Zira artık Arktik’te karşı cephede sadece Rusya yok. Çin de Arktik İpek Yolu Projesi ile bu okyanusa giriş yaptı. Rusya ile çok sayıda ortak yatırım ve projesi var.
100 YILIN DEĞİŞİMİ BAŞLIYOR
İşte böylesi bir konjonktürde Çin Devlet Başkanı 20 Mart’ta Moskova’yı ziyaret etti. Bu ziyaret dünya siyasi tarihinde şüphesiz bir dönüm noktası olarak yer alacak. Xi Jingpin’in ziyaret esnasında Putin’e söylediği gibi artık 100 yılda bir yaşanacak değişiklikler söz konusudur. Çin, 2023 yılının başlaması ile ABD ile olan ilişkilerinde oldukça şahin söylemlere geçti. Çin Dışişleri Bakanlığı ABD karşıtı açıklama/bilgilendirme serisine 9 Şubat 2023’te ABD Uyuşturucu Raporu ile başladı. Bu raporu sırasıyla 16 Şubat’ta ABD’de Silah Şiddeti; 20 Şubat’ta ABD Hegemonyası ve Tehlikeleri Raporu; 24 Şubat’ta ABD’de Artan Ekonomik Kutuplaşma Raporu ve son olarak 20 Mart’ta ABD’de Demokrasinin Durumu Raporu izledi. Bu raporlar dışında Çin Devlet Başkanı 15 Mart 2023 tarihinde Dünya Siyasi Partileri Üst Düzey Diyalog Toplantısında yaptığı konuşmada ‘’Tarihsel bir yol ayrımındayız’’ demişti. Zirveden kısa süre önce ABD’ye ait MHQ9 Reaper İnsansız Hava Aracının Rus uçakları tarafından Kırım güneyinde düşürülmesi Çin’e ait Meteoroloji Balonunun ABD semalarında düşürülmesine bir nevi misilleme olurken, ziyaretten bir gün önce Uluslararası Ceza Mahkemesinin (ICC) Putin’e tutuklama kararı çıkartması da Rusya’ya bir misilleme oldu. Ancak bu karar Putin’in kendi ülkesindeki durumunu aksine daha güçlendirdi. Eski Başbakan Medvedev bu kararın uygulanmasının Rusya’ya savaş ilanı olacağını söyledi. Böylesine yakıcı bir atmosferde Çin Devlet Başkanının Rusya ziyaretinin yarattığı psikolojik ve maddi etki, şüphesiz her iki dünya savaşında ABD’nin uzun bir bekleme süresi sonrası İngiltere’nin yanında savaşa girmesi (ilki 1917 diğeri 1942) gibi oldu. Çin’in Ukrayna Savaşının gidişatını ve olası sonuçlarını değerlendirmesi de bu jeopolitik hamlede önemli rol oynadı. ABD finansal krizi çağlayan etkisi ile devam ediyor. Ukrayna Rusya karşısında büyük kayıplar vermeye devam ediyor. 400 uçağın, binlerce dronun düşürülmesi bir yana Ukrayna artık cephede savaşacak asker bulamıyor. Bir yılda 300 bine yakın asker kaybetmesi inanılmaz boyutlarda bir kayba işaret ediyor. Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri son yaşanan bankacılık krizinin etkileri bir yana, Ukraynalı mülteciler ve artan enflasyon bir yana bu savaşı Amerikan jeopolitik çıkarları uğruna desteklemede gittikçe isteksizleşecekler.
ÇİN-RUS ORTAKLIĞI SOMUTLAŞTI
20 Mart Zirvesinde Putin, Geleceğe Bağlanmış bir Ortaklığa; Xi ise İş birliği ve Ortak Gelişmeye vurgu yaptı. Zirve diğer yandan çok kutuplu dünya düzeninin temellerini atmış oldu. Çin’in Ukrayna Barış Planını gündeme getirmesi ABD reddetse de Putin’in plana saygı duyması çok kutuplu dünyanın başlamasının somut bir manifestosu oldu. Moskova Zirvesinden bir gün önce “Çok Kutuplu Dünyada Rusya-Afrika” parlamento konferansına katılmak üzere 20 Afrika ülkesi temsilcisinin Moskova’ya gelmesi ve ziyaret sırasında bu ülkelerin Rusya olan 20 milyar dolarlık borçlarının silinmesi halen Afrika’da küresel güneyin rehberi konumundaki Çin’in yanında Rusya’nın da yer aldığının bir işareti oldu. Böylece Afrika’da rekabet değil, Çin ile iş birliği mesajı verilmiş oldu. Rusya Çin’e; Çin ise Rusya’ya en azından Anglosakson ve müttefiklerinin yıkıcı hamleleri devam ettiği sürece muhtaç. 200 yıllık Anglosakson hegemonya küresel efendiliği kolayca bırakmak istemiyor. Çok kutupluluğu istemiyor. NATO genişlemesi; Uzak Doğu, Batı Asya, Okyanusya, Orta ve Güney Amerika ile Afrika’da başta olmak üzere dünya çapındaki etki alanlarını 74 devlette 900’e yakın üs, ileri harekât üssü, lojistik destek birimi, depo, ikili kullanım olanakları, 16 devlette 25 deniz üssü ve vassal devletler üzerinden devam ettirmek istiyor. Batı Pasifik’in Çin’e kaybına tahammül edemiyorlar. Bu konuda vekil ve vassallarını son derece etkili bir şekilde kullanıyorlar. Örneğin Xi’nin Moskova ziyareti sırasında Japon Başbakanı Kishida Kiev’de Zelensky’yi ziyarete zorlanabiliyor. Alman Hükümetine pahalı LNG satarak ya da Kuzey Akım boru hatlarını sabote ederek açık baskı uygulayabiliyorlar. Polonya’yı yarın Rusya ile silahlı çatışmanın ortasında bırakacak emrivakilere devam ediyorlar. Avustralya’ya merdiven altı ittifak AUKUS kapsamında verilecek nükleer denizaltılar ile Amerikan savunma sanayi kasasına milyarlarca doları çekmekle kalmıyorlar, aynı zamanda 2027 yılından itibaren stratejik Perth limanında Amerikan nükleer denizaltılarının üslenme hakkını elde edebiliyorlar.
ÇOK KUTUPLU DÜNYA DÜZENİ KURULDU
Pax Americana’nın sona erdiği bir dönemde yaşanan Moskova zirvesinden sonra yeni bir dünya düzeni ile karşılaşacağız. Bu düzenleme her alanda tansiyonu ve silahlı çatışma riskini yükseltecek. Bir yandan BRICS ve Amerikan etki alanından yani deniz ulaştırma hatlarından uzak alternatifler sunan Kuşak ve Yol Girişimi içinde ekonomik alanda tektonik değişiklikler yaşanırken diğer yandan askeri ittifak ve iş birliği süreçleri hızlanacak. 20 Mart 2023 Moskova zirvesi sırasında Rusya Çin ve İran’ın ortak deniz tatbikatı icra etmesi; Güney Kore ile ABD donanmasının birleşik tatbikatı sürerken Kuzey Kore’nin üst üste füze denemeleri yapması ve seferberlik ilan etmesi; Amerikan Genelkurmay Başkanının 24 Mart 2023 günü İran’ın nükleer silah üretiminde son aşamaya eriştiğini -İsrail’de kutuplaşma ve hükümete muhalefetin tepe yaptığı bir ortamda- ABD’nin seçenekleri masaya yatırdığını açıklaması yeni dönemin kırılganlığının öncü mesajları. Zirve sonrası Rusya ve Çin, Asya’da teknik, ekonomik ve askeri ilişkilerini güçlendirerek Arktik Okyanusu kıyılarından Hindi Çin kıyılarına kadar uzanan geniş okyanus alanını kontrol edecek düzenlemeleri hayata geçirecek. Çin’in doğu batı aksındaki Kuşak ve Yol (BRI) girişimi ile Rusya’nın kuzey güney aksındaki INSTC girişimi; BRI projelerinin Rusya liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği’ne (EAEU) entegrasyonu şüphesiz Asya adasının Anglosakson egemenliğindeki okyanus ticaret rotalarına bağımlılığını ve Amerikan deniz tahdidini azaltacak hamleler olarak karşımıza çıkıyor. Diğer taraftan enerjide dışa bağımlı Çin’e Rusya’nın katkısı her alanda devam edecek. 2019’da devreye giren Sibirya’nın Gücü Boru Hattına ilaveten yeni bir hattın açılması söz konusu. Günümüzde Çin, Rusya, İran, Suudi Arabistan ve BRICS’in diğer ülkeleri arasında dolarsız ticaret dönemi çoktan başladı. Askeri alanda ise basına sızan bazı değerlendirmelere göre Çin’in Rusya’dan Amerikan deniz gücüne karşı kullanabileceği en etkili darbe silahı olan uzun menzilli hipersonik füzelerin (Kinjal gibi) tedarik edilmesi söz konusu. Kısacası Rusya’nın başta petrol ve doğal gazı olmak üzere stratejik mineralleri ile askeri ve uzay teknolojisi, seçilmiş bazı silah sistemleri ve coğrafi gücü Çin’in kullanımına sunuluyor. Karşılığında Çin’in finansal ve ticari gücü ile küresel siyasi gücü Rusya’nın yanına çekiliyor. Çin’den uzun süredir ABD ve AB tarafından beklenen Ukrayna İşgali kınamasının gelmemesi Anglosakson liderliğe büyük bir mesaj oldu. Çin, Ukrayna’da yaşanan çevreleme stratejisinin Tayvan üzerinden kendisine uygulanabileceğini görüyor. Ancak Tayvan’ın Ukrayna olması çok zor. Tayvan’ın savunma yetenekleri Çin karşısında çok sınırlı ve halkı savaşa hazır değil. Diğer yandan Tayvan’ın karada Polonya gibi ABD vassalı bir komşusu yok. Ada devleti olarak deniz ulaştırmasına bağımlı. Çin denizaltıları karşısında da deniz ulaşımının idamesi imkansıza yakın. ABD’nin Tayvan için savaşması Ukrayna için savaşması ile aynı derecede. Yani imkansıza yakın.
TÜRKİYE DERSLERİ
14 Mayıs 2023 Seçimleri sadece Türkiye için değil, aynı zamanda küresel dengeler ve yeni dünya düzeninin kurulum süreci için de çok önemli. Türkiye 15 Temmuz 2016 FETÖ darbesi ile Anglosakson hegemonyanın gerçek yüzünü tanıdı. 2007’den sonra İslamist iktidar partisinin desteği ile devletin her alanına nüfuz eden Anglosakson istihbarat örgütlerinin enstrümanı FETÖ ne Atatürkçü kadroların tasfiyesine ne de gücünün sınırsız büyümesine razı oldu. Daha çoğunu istedi. Devleti tamamen ele geçirmeyi hedeflediler. Devlet bu felaketi 15 Temmuz 2016’da kanlı bir iç çatışma ile atlatabildi. Ancak iktidar partisi FETÖ’nün siyasi bacağının üstüne gitmedi. Aksine bu tip siyasiler ödüllendirildi. Bu durum FETÖ tehdidiyle mücadelede iktidar ve muhalefet arasında vizyon ve doktrin birliğini öldürdü. İktidarın ikili ve ikircikli politikası nedeniyle bugün muhalefet partilerinin ileri gelenleri neredeyse FETÖ’nün affından ve topluma tekrar kazandırılmasından bahsedebiliyor. FETÖ, cumhuriyetin ve büyük milletimizin en büyük düşmanıdır. Tamamen Anglosakson jeopolitiğinin emrindeki bir örgüttür. Gerileyen ve çöken Amerikan hegemonyasının kenar kuşak jeopolitiğinin en önemli ülkesi Türkiye’deki operatif gücüdür. Bu gücün yeniden devlet sistemine sokulması yaşanan bunca acı tecrübeden sonra ihanet ve intihardır. Yeni bir dünya kuruluyor. Türk dünyası tarihinde hiç olmadığı kadar birbirine yakın ve örgütlenmiş durumda. Bu dünyanın denize çıkışı olan tek ülkesi biziz. Bu coğrafya, Ankara’ya Azerbaycan’dan KKTC’ye; Kazakistan’dan Türkmenistan’a kadar büyük sorumluluklar yüklüyor. Asya’da Rus, Çin, Hint ve Türk uygarlıkları yeni dünya düzeninde birbirleri ile rekabet yerine iş birliği içinde 200 yıllık Anglosakson sömürü ve jeopolitik çevreleme hamlelerine karşı koyabilecektir. 14 Mayıs seçimlerinden sonra Ankara’nın Anglosakson hegemonyaya bugünün küresel koşulları altında savaş kaybetmeden teslim olması jeopolitik intihar olur. Türkiye yükselen Asya ve gerileyen Atlantik arasında bağımsız dış politika uygulayabilecek milli güç unsurlarına sahiptir. Ne Büyük Anadolu Depremi ne de laik -İslamist ya da Türk- Kürt kutuplaşması büyük Türkiye gemisinin 1945 rotasına dönmesine neden olmamalıdır. 1945 rotası muhteşem coğrafyamızı Amerikan jeopolitiği emrine vermiş; Milli savunma sanayimizi engellemiş, Türkiye’nin kurucu omurgasının iki asli unsurunu yaralamıştır. Atatürk ve kendine güvenden uzaklaştırılan Türkiye, vicdan alanında kalması gereken dini siyasete ortak etmiş, halkın belli bir kısmını demokrasi söylemi ile orta çağ karanlığına hapsetmiş; üniter ve ulus devlet yapısının temeli Türk üst kimliğini etnik alt kimliklerin seviyesine çekmiş; 12 Eylül 1980 sonrası üretim ekonomimizi tüketim ekonomisine çevirerek tarım ve su zengini toprak gemimizi zirai güçten uzaklaştırmıştır. Bunların hepsini yerli işbirlikçi siyasetçiler ve sözde devlet adamları marifetiyle yapmıştır. En kötüsü milli orduya ve donanmaya kumpas kurulmasına siyasetçiler ve devlet kurumları izin vermiş; maalesef seviyesiz siyaset, hukuk ve adalet sistemini FETÖ ve işbirlikçileri üzerinden hegemonya yani ABD emrine vermiştir. Niteliksiz ve vefasız siyasetçiler devlet gücünü yolsuzluklar üzerinde kişisel zenginleşeme aracına dönüştürerek sandık demokrasisi yani oy uğruna geleceğimizi dinamitlemişlerdir. Vatana hizmet yerine kişisel ikbal ve servet birikimi hedeflenmiştir. Devleti yönetenler bırakalım jeopolitik farkındalığı, ulus devlet ve laik devlet olmanın sebep sonuç ilişkilerini dahi özümseyememişlerdir. 14 Mayıs seçimleri jeopolitik büyük bir fırtınanın tam ortasında gerçekleşecektir. Türkiye gemisi kendi içinde kutuplaşma, dinin siyasallaşması, yolsuzluk, niteliksizlik, yozlaşma sarmalında uğraşırken ufkun ötesinde küresel büyük jeopolitik kasırganın kara bulutları her yönde görülüyor. Küresel kasırganın bilimsel, gerçekçi ve tarafsız analizi yapılmadan çizilen rotalar, jeopolitik bilinç olmadan yapılan bölücü ve gerici seçim ittifakları Türkiye gemisini kasırganın merkezine taşıyabilir. Diğer yandan ülkemizde küresel değişimin farkında bile olamadan 1945 ayarları ile düşünen müesses nizam ve bu nizamın medyası, siyaseti, akademi dünyasının rehberliğinde verilecek Anglosakson yanlısı kararların 1945 Nisan’ında Berlin bunkerinde çocuklara madalya dağıtan ve ordularının kazanacağına inanan Hitler’den farkı olamayacaktır. Türkiye’yi Anglosaksonlar kurmadı. Kurtarmadı. Anayasamızı onlar yazmadı. Anglosakson dünya hegemonyanın sona erdiğinin ve çok kutuplu dünyanın başladığını insanlık daha fazla acı çekmeden kabullenmelidir. Türkiye 100 yıl önce Atatürk’ün dahi en yakınında bulanan Anglosakson mandacıların bugünkü temsilcilerinin teslimiyetçi, yardakçı ve işbirlikçi politikalarından uzak durmalıdır. Batılı olmak ile batıcı olmak arasındaki ayrımı iyi yapmalıyız. Atatürk çağdaş medeniyeti benimsemiş batılı bir liderdi. Asla batıcı olmadı…
Turan ÇATAL
Araştırmacı Gazeteci-Yazar