Özgür İnternet Gazetesi – Halkın ve Sadece Haklının Yanında…

Okullar Açılıyor, Sorunlar Bitmiyor…

0 5.723

Okullar Açılıyor, Sorunlar Bitmiyor…

 

20 milyona yakın öğrenci ve 1 milyondan fazla öğretmen, bugün ders başı yapacak. Millî Eğitim Bakanlığı, yeni eğitim – öğretim yılına ilişkin iş ve işlemleri içeren 2025/63 sayılı genelgeyi 18 Ağustos 2025 günü yayımladı. Bu genelge, eğitimde kalıcı çözümlerden uzak, yüzeysel düzenlemeleri kapsamaktadır.

 

2025-2026 eğitim – öğretim yılı boyunca yürütülecek etkinlikler, “Aile Yılı” temasına uygun olarak ailenin korunması ve güçlendirilmesine yönelik Bakanlık politikalarının takip edilmesi, çevre duyarlılığı, doğa sevgisinin oluşması, tasarruf bilincinin artırılması, dijital risk ve tehditlere yönelik bilinç oluşturulması, öğrencilerin okuma kültürü kazanması, ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ ile ilgili öğretim programlarının uygulanması, kayıt parası, öğrenci kıyafetleri, okulların eğitim- öğretime hazır hale getirilmesi ve özel şube uygulamalarının yasaklanması gibi daha pek çok maddeyi içeren düzenlemenin yer aldığı bu genelgenin uygulanması veya denetlenmesi hususu ise net değildir.

10 yıllık bir çalışma sonucu hazırlandığı iddia edilen, gerici ideolojiyi esas alan, çocukların sosyal ve kültürel gelişimlerine uygun olmayan, etnik kökene, kültüre ve cinsiyete dayalı, ayrımcı ilke ve yöntemleri ortaya çıkaran, Türkiye Yüzyılı Maarif Model’inden genelgede defalarca bahsedilmiş olması, Türkiye’deki eğitimin; laik, bilimsel ilkelerden uzaklaşıp, çağa uygun olmayan siyasi ve ideolojik ağırlıklı bir kulvara oturtulmak istendiğini göstermektedir. Öğretmenlerin mevzuatlarda belirlenen onlarca resmi görevi varken, öğretmene bu son genelge ile veli eğitimini yürütme, okul temelli planlama ile okul içinde ve dışında okuma etkinliği, gözlem, proje gerçekleştirme, Maarif modeli çalışmaları hakkında rapor hazırlama gibi yeni ek görevlerde yüklenmiş. Bürokratik bu tür görevler öğretmenim çalışma performansını düşürmekten ve onu yormaktan başka bir işe yaramayacaktır. Millî eğitimin asıl sorunlarına değinmeyen bu genelgenin pratikte bir alt yapısı da oluşturulamamıştır.

Umutla, başarı dilekleriyle başlatılan her yeni eğitim yılı, ne yazık ki geçmişten gelen birçok ekonomik, idari ve sosyal sorunu da içinde taşıyor. Geçmişin yanlış uygulamaları ve eksikliklerini objektif olarak ortaya koyup değerlendirmeden, eğitimde doğru bir ilerlemenin olmayacağı da kesindir.

MEB, sayfalar dolusu genelgeler yazmak yerine, millî eğitimin acil çözülmesi gereken sorunlarına el atmalıdır Ülkelerin geleceği doğru eğitim politikalarıyla şekillenir. Bir ülkenin Eğitim Bakanlığı, yalnızca milyonlarca öğrenciyi, öğretmeni ve binlerce okulu bünyesinde barındıran bir kurum değil; aynı zamanda toplumun bilgi birikimini, değerlerini ve yardımlarını inşa eden güçlü ve önemli bir yapıdır. Çocuklara, öğrencilere verilen eğitimin niteliği, ülkenin bilimde, sanatta, ekonomide ve demokraside alacağı yolu belirler.

MEB’in de, eğitimde kaliteyi artırmak, öğrencilere daha iyi bir öğrenme deneyimi sunmak ve çağın gereklerine uygun olarak hazırlanan objektif projeleri, ilgili tarafların görüşlerinde alarak hayata geçirmesi gerekmiyor mu? MEB, bu ülkenin geleceğini belirleyen stratejik bir kurumdur. Bu kurumun alacağı kararlar iyi bir şekilde planlanıp uygulanmalıdır. MEB’in son bir yılda uyguladığı veya uygulamak istediği yanlış çalışma ve projeleri sıralayalım.

Okulların temizliği ve kayıt parası

Geçen eğitim yılı başında Türkiye’nin farklı illerindeki okullarda; sınıfların, koridorların ve tuvaletlerin hijyen kuralları ile bağdaşmayan görüntüleri yazılı ve görsel basında, okullar açıldıktan sonraki dört hafta boyunca manşet olmuştu. Bazı illerde duyarlı veliler, sınıfların temizliğini yapmıştı. Hatta bazı büyükşehir belediyeleri, velilerin temizlik talepleri üzerine birçok okulun temizliğini üstlenmişlerdi. İlginçtir, o dönem temizlik sorununu çözemeyen milli eğitim yetkilileri, bu çalışmalara karşı çıktılar.

MEB’ in, kadrolu temizlik emekçilerine yıllarca yeni kadro verilmeyince bunların sayısı zamanla azaldı. MEB, bu açığı İŞKUR bünyesinde bulunan Toplum Yararına Program (TYP) kapsamındaki geçici işçilerle kapatıyordu. MEB, maliyeti pahalı olduğu için TYP uygulamasına geçen yılın başında son verdi. Bunların yerine daha ucuz maliyetli haftanın 3 günü çalışan, İşgücü Uyum Programından (İUP) yeni temizlik görevlisi istihdamına gitti.

Asgari ücretin yarısından daha düşük bir ücretle çalıştırılmak istenen ve emeklilik sigortası yatırılmayan böyle bir programa 120 bin kontenjana karşılık 63 bin 777 kişi başvurunca temizlik sorunu çözülmeyerek tekrar başa dönüldü. MEB’in taşeron firma aracılığıyla emeğin güvencesiz istihdamını öne çıkarması ile temizlik sorunu boyutlandı. Kamuoyunun tepkisini çekti. İktidar, piyasacı bir anlayışla temizlik ve okul güvenliği sorununu devletin üzerinde bir yük olarak görmektedir.

MEB, okulun temizlik ve güvenlik ihtiyaçlarını taşeron firmalardan hizmet alımı yoluyla gerçekleştirmektedir. Okulun resmi ödenekler dışındaki gelirleri ise, öğrenci kaydı sırasında velilerden alınan paralardan, yapılan bağışlardan, kiraya verilen spor salonlarından varsa otopark kirasından sağlanmaktadır. Millî Eğitim Bakanı’nın öğrenci kayıtları esnasında velilerden para alınmıyor, alınmayacak açıklamaları da okullardaki pratik gerçeklerle uyuşmuyor.

Geçmişte olduğu gibi bugünde bazı okullardaki yöneticiler tarafından, çocuğunu kaydedecek velilerden kayıt parası dışında kâğıt havlu, kâğıt peçete, deterjan, sıvı sabun ve ambalaj içinde A4 kâğıdı isteniyor. Sonuçta kayıt parası alınması, var olan eğitim hakkıyla da çelişmektedir. Vatandaş bu yılda okulların temiz tutulmayacağı kaygısı içindedir. Okullar açıldıktan sonra da kayıt parası ve bağış tartışmaları devam edecektir.

Öğretmene yönelik şiddet

Geçtiğimiz yıl okulların çoğunda eğitim emekçilerine yönelik, veli ve öğrenci kaynaklı şiddet uygulamaları eksik olmadı. Özellikle iktidar partisi yöneticilerinin öğretmenler aleyhine ifade ettikleri söylemlerle öğretmenler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. İtibarsızlaştırma ile de saldırı oranları arttı. Son bir kaç yıl içinde eğitim emekçilerine yönelik silahlı saldırılarda hayatını kaybedenler, yaralananlar da oldu. Bu yılda disiplin ve güvenlik eksikliği görülen bazı okullarda şiddet olaylarının görülme olasılığını gözden kaçırmamak gerekir.

MESEM aracılığıyla emek sömürüsüne devam edilecek

Geçmiş yıllarda Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) aracılığıyla yüz binlerce meslek lisesi öğrencisinin patronların işletmelerinde, ağır sömürü koşullarında çalıştırılmasına devam edildi. MESEM bünyesinde çalışırken resmi verilere göre en az 12 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

MEB, önümüzdeki süreçte sektöre entegre fabrika içlerinde açılacak okullarda, çocuk işçiliğini daha da yaygınlaştırmayı planlanmaktadır. Bakan Tekin’in, zorunlu 12 yıllık eğitimin kısaltılacağını ifade etmesi, piyasadaki ucuz, güvencesiz, çocuk emeği sömürü alanının daha da genişletileceğine işaret etmektedir.

Öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek verilmesi

MEB, Şubat 2023’te okul öncesi öğrencilerine bir öğün ücretsiz yemek verilmesi uygulamasını iptal etmiş, seçimler öncesi ihtiyaç sahibi tüm öğrencilere yemek verileceği vaadini de başka bir tarihe ertelemişti. Geçen iki yıllık süreçte iktidar, ertelediği vaadini unutmayı tercih etti. MEB, çocukların bedensel ve zihinsel gelişmelerinde önemli bir yer tutan sağlıklı beslenme ve çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verme konusunda bu yılda isteksizdir. Kötüye giden ekonomik kriz ve hızla artan gıda fiyatları, özellikle yoksul aile çocuklarının sağlıklı beslenmesine engel teşkil etmektedir. Okula aç giden çocukların dersi dikkatle dinlemesi ve algılaması da mümkün değildir. Dünyanın birçok ülkesinde okullarda ücretsiz bir öğün yemek uygulaması varken, Türkiye’de bunun hayata geçirilmemesi gerçekten adaletsiz bir tutumdur. Cebinde parası olmayan çocuklar, okul kantinlerinde fahiş fiyatlarla satılan ürünleri, satın alamayacakları gibi şehir şebekesi suyunun aktığı musluklardan sağlıksız su içmeye de devam edeceklerdir.

Taşımalı eğitim ve okul servisleri

Türkiye’de kırsal bölgelerde eğitime erişimi sağlamak için yıllardır uygulanan taşımalı eğitim, 2025 yılında devam etti. Bu uygulama ile çok sayıda köy okulu kapatılırken kırsaldaki öğrencilerin eğitim hakkına erişimi daha da zorlaştı. 30 kilometreden fazla mesafeden taşıma yapılmadığı için eğitime elverişsiz olan köylerde ikamet eden öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin yurt ve pansiyonlarına kaydedilmesinin yolu açılmış oldu.

Okul servislerinin ihaleleri, ne yazık ki çeşitli uygulamaları ile rekabete izin vermeyenlerin denetiminde gerçekleşiyor. Bunlarda öğrencilerden tahsil edecekleri taşıma ücretlerine bazı illerde yüzde 50, bazı illerde de yüzde 30 oranında zam yapmışlardır. Birçok veli servis ücretlerini ödeyemez haldedir.

Özel okullara mali destek ve özel sektör öğretmenleri

Geçen yıl bazı özel okullara teşvik adıyla mali destek sağlanmaya devam edildi. Devlet okullarında eğitim niteliğinin düşmesi özel okul kayıtlarını da etkiledi. Parası olanın nitelikli eğitimden yararlanır olması, anayasal bir hak olan eğitim hakkını da büyük oranda işlevsizleştirdi. Özel okul sayısı, süreç içinde arttı. Eğitimde sınıf farkı kalıcı hale getirildi.

2014 yılında çıkartılan bir yasa ile taban maaş hakları ellerinden alınan özel sektör öğretmenleri, haklı talepleri için kendi sendikaları öncülüğünde, Ankara’da geçen yıl, 40 günü aşkın bir süre boyunca eğitim nöbeti eylemlerini devam ettirdiler. Yıllardır oyalama taktiğiyle hakları verilmeyen, düşük ücretle çalışan ve her fırsatta mobbinge uğrayan özel sektör öğretmenleri, sendikaları aracılığıyla mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Bu yılda MEB, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın haklı taleplerine yine kulaklarını tıkamaya çalışacak. Bu sektörde çalışan alanında birikimli, dinamik ve gelecek için umut vaat eden genç eğitim emekçilerine destek olunmalıdır.

Ataması yapılmayan öğretmenler, mülakatlar ve ücretli öğretmen sömürüsü

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında sayısı 60 bin olan ataması yapılmayan öğretmen sayısı günümüzde 800 bini aşmış durumda. Bu öğretmenlerin birçoğu atamaları yapılmayınca farklı iş kollarında çalıştılar. Onlarcası atamadığı için intihar etti. Aileleri ve kendileri mağdur oldu. Girdikleri KPSS sınavlarında yüksek puan almalarına rağmen kontenjan sayısının düşüklüğü ile atanamadılar. Her seçim döneminde iktidar oy alabilmek için öğretmen alım sayısını artırdı. Sonrasında öğretmen alım sayıları düştü. Hatta atamalar yapılmadı. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in çabalarıyla gündeme getirilip uygulanan adaletsiz mülakatlarda birçoğu elendi. Öğretmenlerin alım sayısı düştü. MEB, 91 bin öğretmen açığı varken 20 bin öğretmen atadı. Çıkarılan Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmen adaylarının alımı ve yeniden eğitime tabi tutulması Milli Eğitim Akademisine havale edildi. Angarya koşullarda çalışan, gerçek anlamda ekonomik, sosyal ve özlük hakları bulunmayan ücretli öğretmenlik, ucuz emek sömürüsünün bir örneğidir. Öğretmen açığını ücretli öğretmenle kapatma uygulamasına geçen yıl devam edildi. Bu yıl da mutlaka devam edilecektir. Ücretli öğretmen uygulamasına son verilmelidir.

Öğretmenlik Meslek Kanunu, Milli Eğitim Akademisi

Öğretmenlik mesleğinin kurumsallaşması ve haklarına dair bir düzenleme içermeyen bu kanun, öğretmenleri ayrıştıran, dolayısıyla iş barışını bozan bir kanundur. Geçen yıl yasalaşan bu kanunun, neredeyse yarısı Millî Eğitim Akademisine ayrılmış durumda. Millî Eğitim Akademisi’nde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli müfredatına uygun olarak çalışabilecek bir öğretmen profili yaratılmak istenmektedir. MEB bu akademiyle eğitim fakültesi mezunu öğretmenlerinin 4 yıllık eğitimini dikkate almamıştır. Gelecek günlerde bu akademinin işleyişini yaşayarak göreceğiz.

Tarikat ve cemaatlerle yapılan protokoller, karma eğitim karşıtlığı

Geçmişte ÇEDES projeleri ve farklı protokollerle tarikat ve cemaatlerin okullarda farklı gerekçelerle faaliyetlerde bulunmasının önü açılmıştı. Hatta bazı Ülkü ocakları üyelerinin okullardaki faaliyeti de öne çıkmıştı. Bu yılda gerici unsurların okullarda aktif olarak faaliyet gösterecekleri aşikârdır. Diğer yandan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in karma eğitimi dışlayan ve kız okullarının açılmasını savunan açıklamaları pratikte gerçeğe dönüştü. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 15. maddesine aykırı olarak farklı illerde meslek liseleri bünyesinde, 8 kız ortaokulu açıldı. Bu yılda, bu yöndeki çalışmalara MEB devam edecektir.

Öğrenci ve öğretmen kıyafetleri

Geçmişte serbest kıyafet uygulaması ile övünen MEB, öğrenci kıyafet uygulaması ile dikkat çekti. Bundan sonra tek tip öğrenci kıyafetlerini okul yöneticileri ve kurulan komisyonlar belirleyecek. Bu dönüşümün ardından öğretmen kıyafetlerinde yeni adımlar atılmaya çalışılacak. 2023- 2024 yılında yayınlanan bir genelge ile öğretmenlerin ‘rol model’ olmaları için beyaz önlük giymeleri önerilmişti. Buna eğitim sendikaları tarafından “öğretmenlerin ne giyeceğini bilecek iradeye sahip biri meslek grubudur” şeklinde cevap verilmişti. İktidarın asıl kıyafet rahatsızlığının muhatabı kadın eğitim emekçileriydi. Öğretmen bedenini biçimlendirerek kontrol etme amacı taşıyan genelgelerin bir hükmü yoktur.

Eğitim emekçilerinin düşük ücretleri

2024 Haziran ayında Bakan Yusuf Tekin, “Öğretmen maaşlarının kamu tarafından fonlandığını” söylemişti. Yoksulluk sınırı altındaki bir maaşla çalışan, mesleki saygınlığı yetkililerce yıpratılan eğitim emekçileri 7. ve 8. dönem toplu sözleşme dönemlerinde iktidar ve destekçisi Memur-Sen tarafından bir kez daha mağdur edildiler. En düşük öğretmen maaşı ile 2014 yılında 5 bin 370 ekmek alınırken 2025 yılında bu sayı 3 bin 631’e geriledi. Yüksek enflasyon ve ekonomik çıkmaz nedeniyle eğitim emekçilerinin alım gücü düştü. Fonlandığı iddia edilerek itibarsızlaştırmak istenen eğitim emekçilerine düşük zammı fazla görenler 2025 yılı için Türkiye Maarif Vakfı’na Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 6 milyar 774 milyon 954 TL aktardılar.

Proje okullarında öğretmen tasfiyesi

Belirli alanlarda, akademik, kültürel ve bilimsel başarıyı artırmak amacıyla yaşama geçirilen proje okul uygulaması ne yazık ki günümüzde MEB’in merkeziyetçi ve siyasal kadrolaşma politikalarının açık bir müdahale alanına dönüştürüldü. Bakanlık bu okullarda çalışan binlerce, başarılı ve alanında yetkin öğretmeni 4 yıllık görev sürelerini doldurdukları gerekçesiyle tasfiye etme çabasına girdi.

Proje okullarında yaşanan tasfiye süreci, öğrencileri de etkiledi. Bu okullardaki öğretmenler yıllarca binlerce öğrencinin akademik, bireysel ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunmuşlardır. Görev süresini esas alarak alanında başarılı olan bu öğretmenleri aile bütünlüğünü dikkate almadan, uzak okullarda görevlendirir, yerlerine başarı kriterleri bilinmeyen öğretmenlerin atanması tartışmalıdır. Proje okul öğretmenlerinin öğretmen açığı olan okullara istekleri dışında re’ sen atanmaları da doğru bir uygulama değildir.

Ezberci, sınav odaklı, piyasacı bir eğitim politikası ile PISA da gerilerde kalan, deprem bölgelerinde eğitimi hala konteynerlerde ya da birleştirilmiş sınıflarda sürdürmeye çalışan anlayışın çağın gereklerine göre bir eğitim politikasını sürdürmesi zordur. MEB’in genelgesindeki iş ve işlemlerin günün koşullarına uyarlanması şarttır.

Yeni eğitim – öğretim yılının tüm öğrenci ve eğitim emekçileri için başarılı ve sorunsuz geçmesini diliyorum.

 

HASAN AYDIN

 


 

 

 

 

 

 


EGEDE YAŞAM  :::  Özgür İnternet Gazetesi

Halkın ve Sadece Haklının Yanında…

YAŞASIN CUMHURİYET…

MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ…

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…

 

0 0 votes
YAZI PUANI
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x