Özgür İnternet Gazetesi – Halkın ve Sadece Haklının Yanında…
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR…

TEKBİİRRR…ALLAHU EKBER…

0 12.569

Dün televizyonda yarım Türkçe’yle konuşan, inançsız (!) Japon deprem uzmanının verdiği ders kadar, beni mahçup eden birşey olmadı bu güne kadar…
Aslında hepimizin bildiği şeyi söylüyordu;
“Sizin inandığınız Allah, sizi uyarmış; neden dinlemediniz?”
Diyordu….
Canım yandı, inançsız bir Japon yüzlerce yıldır inanan; bütçesinden Diyanet’e her yıl 5-6 bakanlığın bütçesi kadar para ayıran biz müslümanlara nasıl “Allah” dersi verebilirdi?!
Ama haklıydı….
Hiç bir din bilgininin söyleyemediği gerçekleri; yarım Türkçe’siyle nasıl da yüzüme vurmuştu?
20 yıl okullarda aldığım, Camilerde dinlediğim, kitaplarda okuduğum din dersinden çok daha fazlasını ve doğrusunu; inançsız bir insan nasıl da öğretmişti!.
Birşey diyemedim çaresiz ördek gibiydim.
Sıkıştığımız zaman ne deriz biz?
“Sen tedbirini al, gerisini Allah’a bırak.”
Ne güzel sığınma ve kaçış, değil mi?
Daha 4. kelimede gerisini Allah’ a bırakıyoruz,
demekle kurtulmaya çalışıyoruz ama, gördüğünüz gibi kurtulamıyoruz….
Biz doğanın hiçbir uyarısını dikkate almadık. Aç fareler bile, kapandaki peyniri almadan önce kırk kere kapanın etrafında dolaşırlar…
Ertesi gün bakarız ki kapan kurulu ama peynir yok….
Uzmanlar yıllarca uyardı….
“Kapan kuruluyor”, dedi…
Oralı bile olmadık…
Kapan toprak altında kurulurken; toprak üstünde kurulan ikinci bir kapan vardı.
“Rant kapanı.”
Görmezlikten geldik.
Kapandaki yemin tadını almıştık. O yem gözümüzü kamaştırdı.
Bu kapanların birini boşa çıkarabilseydik kurtulurduk.
Başaramadık…
Kimi dinledik?
İlkokul mezunu Cübbeliyi dinledik;
“Ben kızlarımı okula göndermem” diyen Cübbeliyi.
Kimi dinledik?
“Üfürüğümle depremi Manisa’ dan uzaklaştırdım”,
“Allah’la konuşuyorum”, diyenleri dinledik,
Kâh güldük kâh inandık, ama dinledik….
Bilim adamları reyting yapmıyordu, onları televizyonlara bile çıkarmıyorduk,
Çünkü; reklam alamıyorlardı…
TÜBİTAK kapılarından geri çevrilmişlerdi!
Geri çevrilen onlar değil, bilimdi aslında.
Adı Bilimsel araştırma olan kurum, deprem bilimine kapılarını kapatıyordu!
Sonra kapanlar patladı.
Buuuum! Buuuum!
Şimdi kimi dinliyoruz?
Japon deprem uzmanını,
Naci Görür’ ü,
Celal Şengör’ ü,
Ahmet Ercan’ ı,
……..
Çok geç değil mi?
Kurulan kapanlar patladı ve ülkenin hemen hemen beşte birini kıstırdı…
Nerede şimdi o cübbeliler?
Biz onları; ömürlerini bilme adamışlarla aynı masanın etrafına koyup yarıştırdık….
Yanmaz kefen ürettirdik!
Kimse;
“Hooop, dur bakalım, sen ne diyorsun?” Demedi?
“Sen inanıyorsan git inancını yaşa, biz sosyal hayatı düzenleriz” demedi, diyemedi…
Çünkü; o toplulukların onayını istiyorduk!
Hâttâ; ne istedilerse verdik!
Aldık onayı!!
Şimdi neredeler?
Karısını erkek doktora muayene ettirmeyerek dayılanan dinciler(!)
Şimdi seni, kim kurtarıyor?
Enkaz altında veya üstünde bu ayrımcılığı hâlâ yapabiliyor musun?
Kızını okula göndermeyen dinci (!)
Kızlar okumazsa; karını muayene edecek kadın doktoru nereden bulacaksın!
Kendileri ortada yok ama; seyyar mescitler gönderilmiş deprem bölgesine….
Ve Naci Görür ağlıyor televizyonlarda….
Biz yine Naci Görür’ ü suçluyoruz.
“Hocam neden ortalığı ayağa kaldırmadınız??”
Hoca terbiyesini bozup;
“Sen neden ayağa kalkamadın? Ayağın mı kırık?”
“Beni zamanında neden dinlemedin?” Demiyor.
Bundan sonra Naci Görür’leri dinleyecek miyiz?
Zor!!!
Deprem bölgesine herşeyden önce ilk ulaşanlar arasında “mobil mescit” gözüme ilişti..
Bu acil ihtiyacı (!) belirleyen kim ya da kimler?
Kapan patladı hepimizin başı sağ olsun. Hepimiz suçluyuz!
Evet depremi önleyemeyiz…
Deprem hasarlarını da tamamen engelleyemeyiz.
Ancak;
Güzide üniversitelerimizi gerçek bilim yuvası yaparak,
Liyakatlı bilim insanlarını söz sahibi yapıp zararları çok aza indirerek sorunu çözebiliriz.
Şu anda sahada yüzbinlerce ele ihtiyaç var.
“Yüzbinlerle sahada olmak” ile övünç duymak önemli değil; deprem hasarlarını en az insan gücüyle çözecek kentleşmeyi sağlamakla övünmeliyiz.
Kentleşmeyi ilkokul mezunu bile olmayan müteahhitlere değil; gerçek bilim insanlarına bırakarak depremin zararını en aza indirebiliriz.
Bize altın tepside sunulan doğayı biz kendimize uyduramayız; biz doğayla uyumlu yaşamak zorundayız.
Doğayı anlamadan, öğrenmeden, okula gitmeden bu bilince ulaşamayız.
Övündüğümüz okullarımızda da pozitif bilimle eğitim ve öğretim yapmadığınız sürece; şimdi sağ kalsak bile daha çok kapanlar patlayıp, bizi içine alıp yutacak.
Ders alacak mıyız?
Sanmam!
Çünkü biz şark kurnazıyız!
Hâlâ depremi ABD’nin, İsrail’in yaptığını söyleyecek kadar ………, yız!
Suçsuz yere teröristlikle suçlananlar bu ülkeyi bölmediler; ama ihmalciler, rantçılar bir çok yerleşim yerini haritadan sildi….
Ülkenin kuruluş temelinin harcını hep birlikte karmış olan bu millet; bu acı olay nedeniyle kenetlenerek ayağa kalkmayı da becerebilir!
Başımız sağ olsun…
Başka bir şey söyleyemeyecek kadar çaresiziz!..
(Hasan Akgün)

 

 


Allahu ekber ve lillahi’l-hamd’ diyerek tekbir getiriliyor. TEKBİR NERELERDE SÖYLENİR? Ebû Hanîfe’ye göre bu tekbirin; arefe günü sabah namazından itibaren bayramın birinci günü ikindi namazına kadar sekiz vakit, cemaatle kılınan farz namazlardan sonra söylenmesi vaciptir.

 

Ezan
Kamet
Namaz
Bayram namazı
Cenaze namazı
Namaza başlarken
Namazın rükünlerinde
Namaz bitiminde tesbihte
Vitr namazında kunuttan önce
Bayram hutbesi sırasında
Kurban keserken
Mehter marşları
Tasavvuf
Sünnet töreni
Nikâh
Savaş

……

MHP LİLERİN GRUPLAR HALİNDEKİ GÖSTERİLERİNDE  ???

TARİKATLARIN MİTİNGLERİNDE  ???

İNSAN İNSANI KESERKEN ???

CANLI BOMBA KENDİNİ PATLATIRKEN…???

DEPREMLERDE ???


 

0 0 votes
YAZI PUANI
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0:00
0:00
0
Would love your thoughts, please comment.x