ürkiye bir anda 78 milyondan 80 milyona çıkacağını görmekteyiz. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan fetvasını verdi. Suriyelileri Türk vatandaşlığına alınacağını söyledi. Birde her zamanki gibi işi dramatize de etti. Bodrumlarda, kamplarda, sokak ve parklarda mı yaşayacaklarmış bu Suriyeli insanlar. İnsan olarak sahip çıkmalıyız dedi. Birde Toplu konut idaresinden den ev verileceğinin de müjdesini verdi.
Düğün ve televizyonlardan hep durmadan üç çocuk çığırtkanlığı yapan Sayın Cumhurbaşkanımız baktı olacak gibi değil, çareyi oy potansiyeli gibi gördüğü Suriyelileri vatandaşlığa geçirmekte buldu sanırım. İlk genel seçimlerde kendisini Başkanlık koltuğuna taşımanın adımlarını atmaya çalışıyor. Hesaplamalara göre yüzde 2-3 civarında oy getirmeleri bekleniyormuş.
Ülkede işsizlik varmış, üniversiteli işsizlerimiz kağıt toplayıp diplomalarını duvara asmışlar hiç önemli değil. Sağlık sizlere ömür bir noktaya gelmiş. Emekli maaşını aldığı gün para sıfıra geliyormuş! Kısacası ülkenin yurttaşı sos veriyor. Göstergesi mi? Kavgalar, cinayetler, bunalım takılan yurttaşlar, uyuşturucu ilkokullara kadar indirgenmiş, fuhuş almış başını gitmiş, toplum tam bir tükenmişliği yaşıyor. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan hala Başkanlık hayalleri peşimde!
İnsanlar kredi kartlarıyla günü güne eklemeye çalışıyorlar. İcra daireleri iş yükünü taşıyamaz hale gelmiş. Pazaryerleri, akşamüstleri fakirlerin çürük ve atılan sebze ve meyveleri toplayan insanlarla dolup taşıyor. Bence Cumhurbaşkanı bunları görsün.
Başkanlık rüyası adına ülke dibe vuruyor. Toplum olarak mutsuz bir görüntüyü yaşıyoruz. Terör doğu ve Güney-Doğuda insanlarını bezdirmiş durumdadır. IŞİD denen dinci, radikal faşistler ise ülkenin başına bela oldular. Gün geldi, kendisini besleyen eli ısırır hale geldiler. Kedi misali! AKP ile bir ilgisi var mı bilemiyorum. IŞİD’e giden silahların baskın ve soruşturmasını yapan savcılara, Albaylara sormak gerekir.
Kısacası ülkenin hali perişan durumda! Her yeni bir günde şehit haberlerini yaşıyoruz. Dağdaki gençlerin ölümlerini yaşıyoruz. Sonuç itibarıyla bu ülkenin değerleri yok oluyor. Acıları düştükleri ocakları yakıyor. Bu dökülen kanların tamamının rengi de maalesef kırmızı olduğu hiç dikkatinizi çekti mi?
İzmir konumuna geldiğimizde ise mutsuzluk derinleşerek büyüyor. İzmir insanı iç huzuru kendi içinde yaşaması ile bilinir. Son dönemlerde ise pimi çekilmiş el bombası gibi geziyorlar ve yaşıyorlar. Tüm ülkenin genel hali İzmir’i de vurdu.
İzmir’de Yerel yönetimlerinde insana dokunamamaları ayrı bir çelişkiyi oluşturuyor. Ülkede çelişkilerin bu kadar derin olduğu bir süreçte, halkı çok rahat kucaklamaları gerekirken, toplumsal duruşu ve yapıyı iyi okuyamıyorlar diye düşünmekteyim.
Bu konuyu özellikle İzmir ölçeğinde işlemeye başlayacağım. Bir araştırma şirketinin İzmir Belediyeleri ile ilgili yaptığı araştırmada hepsi sınıfta kalmış. Büyük Şehirde yapılan atamalar Şube müdürü daire Başkanlığı maaşı alıyor. Sınavsız kadro işgalini yapıyor. Bu konuyla ilgili yazımı, aldığım ileti ile bir önceki yazımda yazmıştım. Kısacası İzmir’de yerel yönetimlerde özellikle Büyük şehir ölçeğinde kokuşmuşluk diz boyunca sürmektedir. Bu konuyla ilgili bir önceki yazımı okumanızı tavsiye ederim. Bayram döneminde İz-su Çeşme’de su rezaletini ulusal medyadan izledik. Gerekçe, nüfus yoğunluğu! Öngörü diyorum. Başka bir şey demiyorum. Seferisar’da asansör boşluğunu dolduran İz-Su’nun suyuyla ilgili bina yönetiminin açık çağrısı ise Aziz Nesin’lik diyebilirim.
Halka dokunamadığın her politika ve siyaset kısırdır. Halka dokunmak içinse onun gibi yaşamak ve hissetmek gerekmektedir. Meselede burada başlıyor. Yalaka ilişkiler, yalaka yaşam şeklini oluşturur, bu da tüm hayatınızı sarmalar. İşte burada hayatınızı nötrlemiş olursunuz!
Kalın sağlıcakla, esen ve esenlikler içerisinde kalın.
Araştırmacı ve Yazar
Turan ÇATAL
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.