Özgür İnternet Gazetesi – Halkın ve Sadece Haklının Yanında…
mustafa kemalin aslerleri 2

CORONO “COVİD 19” BİZZAT YAŞADIKLARIM 1

462

Dünyanın başına karabasan gibi 2020 yılının mart ayında Çin’de ortaya çıkan “covid 19” halk tanımıyla corono denen virüs ülkemizin de kabusu haline gelmiştir. Çeşitli tıbbi açıklamaları Dünya ve ülkemiz insanları televizyonlardan, basından ve çeşitli akademisyenlerden dinliyoruz ve bilgilenmeye çalışıyoruz. Başımıza geldiğinde hiçbir şey bilmediğimizi anlıyoruz! Hayatın anlamını fark ediyoruz!

Dünyanın ve ülkemizin başına musallat olan virüsten korunmanın en önemli üç ögesi maske, mesafe ve el temizliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ben şahsen bunlara harfiyen ve hatta titizlik derecesinde uydum. Kendimce covid 19 denen virüsten kendimi korumaya çalıştım. Toplu taşıt kullanmadım. Alış veriş merkezlerine “AVM” gitmedim. Maske, mesafe ve hijyen oluşumlara özen gösterdim. Kendimi bu illet virüsten koruyabildim mi? Maalesef hayır! Bu rezil ve kimsenin yaşamasını istemediğim korono adıyla da bilinen virüse yakalandım. Yakalanmakla da kalmadım. Yaşamımda en değerli varlıklarım olan eşim ve kızıma da bu virüsün bulaşmasına da neden oldum. Birde bunun ağır sosyal psikolojik yükünü taşıdım. Evde kızımın çocuğu yaşam kaynağım torunum Çınar da vardı. Onu mesafe ve maskeyle olabildiğince korumaya çalıştık. Gerçekten de Çınarımızı korumayı başardık. Biz üçümüzde pozetif olmamıza rağmen yedi yaşındaki Çınar temiz kalabildi. Bu aileye de moral vermiş oldu.

Gelelim korono denen hastalık ile yaşadıklarıma ve sürece! Ekim ayı başı günlerden pazartesi, ofisten çıktım akşamüzeri saat 18-19 gibi eve geldim. Bir üşüme, titreme şeklinde akşam yemeğini zar zor yedim ve hemen yattım. Yatış o yatış, terlemeler, üşümeler, titremeler ve ardından kesik bir şekilde öksürük ile dört gün geçirdim. Kendimce grip olduğum düşüncesine kendimi inandırdım. Korono aklıma bile gelmiyordu. Kendimce çok dikkatliydim. Kendimi iyi koruyordum. Çift maske kullanıyor ve hiç maskesiz dolaşmıyordum.

Eşim ve kızım ısrarla korono endişelerini dile getiriyorlardı. Test yaptırmam konusunda ısrarları dayanılmaz oldu. Perşembe günü Bozyaka Ssk Hastanesine gidip yaklaşık 2-3 saat sırada bekleyerek “ağız, burun” testimi yaptırdım oradan ofisime gittim ve bazı evrak işlerimi yaptıktan sonra arabamla evime geldim. Akşam yine halsizlik, terleme, üşüme nöbetleri kısık ama göğüsten sert öksürükler gecemin kabusu olmaya başladı.

Ertesi gün telefonuma pozatif olduğum “Evden çıkmamam gerektiği, ilaçları görevlilerin getireceği” mesajı geldi. Hayatın beklemediğimiz acı serüvenine gelmiş oldum. Öksürükle birlikte nefes darlığı başlamıştı. Eşim ve kızım panik butonuna basmışlardı. Ambulans çağrıldı. Bozyaka SSK hastanesi acil servisine ve oradan yoğun bakım ünitesine yatırıldık. Bir geceyi orada geçirdik. Ertesi günü yer olmadığı için koridorlarda tedavimiz devam ederken tabloyu gözünüzün önüne getiriniz! Aileden kimse yok. Bulaş riski çok yüksek bir hastalıkla pençeleşiyorsunuz! İki gün sonra eve gönderdiler. İlaçları evde içip izole bir durumda istirahat etmem tembihlendi.

Bozyaka SSK hastanesinde iş yükü çok ağır olduğundan ilgi de o oranda zayıftı maalesef! Eve geldiğimin aynı günü akşam üzerine doğru nefes darlığı ve öksürük dayanılmaz boyutlara gelmişti. Yine yaşamımın anlamlı gerçekleri eşim ve kızım benim itirazlarımı dinlemeyerek panik butonuna basarak ambulans çağırdılar.

Ambulans ile gelen sağlık görevlileri yaptıkları ilk ölçümde kandaki oksijen değerlerinin düşük olduğundan benim gitmek istememe rağmen sıcak, dostça bir yaklaşımla beni talebim doğrultusunda Yeşilyurt Devlet Hastanesine hemen oksijeni ambulansta vererek götürdüler. Acil, muayeneler, çeşitli göğüs filmleri, kan testleri derken geceyi bitirdik. Yoğun oksijen takviyesi ile yatış verdiler. Verdiler de hastanede yer ve yatak yok. Yoğun bakım ünitesinde iki günü geçirdik. Üçüncü günümüzde yaşamımızda oluşturduğumuz iyi hikayeler karşımıza çıkmaya başladı. Yaşamda doğru hikayeler oluşturup, iyi dostluklar “biz unutsak bile” kurmuş isek yaşamın bir kesitinde tam her şeyin bittiği ya da beklemediğiniz anda karşınıza çıkmaya başlıyor. Hayatı ve yaşamı tekrar sıfırdan mistik anlamda algılamaya başlıyorsunuz!

Yeşilyurt Devlet Hastanesi yoğun bakımdasınız! Yorgun, halsiz, bitkin, müthiş bir baş ağrısı, bütün vücudunuz kırık bir ağrı içinde, öksürük ve nefes alamamak ile savaş halindesiniz! Tek başınasınız. Hiç bir yakınınız size ulaşamıyor. Siz onlara ulaşamıyorsunuz! Hasta bakıcılar, Hemşireler ve doktorlar. Sadece onlar var. Çırpınışlarını, oradan oraya, o hastadan o hastaya zırh gibi beyaz tulum şeklindeki kıyafetleri içerisinde koşuşturduklarını izliyorsunuz! Yaşamla ölüm arasındaki köprünüz artık onlar. O insanlara bedeninizi emanet etmişsiniz! O kutsal inşalar da adeta kendi bebekleri, çocukları gibi sizlerle hastaları ile çırpınırcasına ilgileniyorlar. O kısacık anda bir film şeridi gibi bu olayları üç boyutlu izleyip gözlemliyorsunuz.

Bu arada kızımın arkadaşı, tanıdığı sırma hemşirenin mesai arkadaşı olan Dr. Mehmet geldi. Kendini tanıttı “ben Dr Mehmet Sırma hemşirenin mesai arkadaşıyım. Buraya gelmesi yasak olduğu için ben geldim. Bir isteğin bir talebin var mı” diye sordu. Bende” evet burada duramıyorum. Dayanamıyorum. Özel bir oda paralı falan da olabilir, hiç fark etmez lütfen yardımcı olun” dedim. Sonra yanımdan ayıldı ve yoğun bakım Dr. Cüneyt beyle konuşmaya başladılar. Hatay Askeri Hastanesinde boş bir oda buldular. Hatay Askeri Hastanesine sevkim yine yarım gün gecikmeyle ” ambulans yokluğundan” yapıldı.

Hatay Askeri Hastanesini ikinci yazımda siz sevgili okurlarıma yazacağım. Bana bulaşmaz demeyin! Ben kendimi iyi koruduğumu düşündüğüm halde bu covid 19 denen virüse yakalandım. Neler yaşadıklarımı siz sevgili okurlarıma yazmamın nedeni sizler bu süreci yaşamayın istedim. Sağlıklı, maskeli, mesafeli hijyen dolu sevdiklerinizle mutlu bir yaşam dilerim.

Yoruma kapalı.