Özgür İnternet Gazetesi – Halkın ve Sadece Haklının Yanında…
YENİ YIL 2026

ATATÜRK HAFTASI (1)

0 5.887

ATATÜRK HAFTASI (1)

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün son yetmişiki saatini, herdaim yakınında bulunan, sırdaşı, sofrasının mutat konuğu, gönüllü fedaisi Kılıç Ali, şöyle anlatıyor;

–“8 Kasım günüydü. Nöbetçiydim.

Yine nöbetçi doktoru olan Abravaya bey ile birlikte salonun Atatürk’ün yattığı odaya yakın penceresi önünde oturuyorduk.

Saat 6.30 sularıydı…

Atatürk’ün berberi Mehmet koşarak yanımıza geldi ve heyecanla, Atatürk’ün fenalaştığını, istifra etmekte olduğunu haber verdi.

Bu istifra olayı önemliydi.

Zira doktorlar istifra etmesini tehlikeli buluyorlardı.

Bu haber üzerine hemen Hasan Rıza Bey ‘e bilgi verdim.

Ayrıca bir kişiyi de doktor Neşet Ömer Bey’ e haber vermeye gönderdim.

Abravaya ve Hasan Rıza Beyler’ le birlikte yanına girdiğimizde Atatürk, yatağının içinde doğrulabilmişti.

İki eliyle yanlarına dayanıyor ve istifra etmek için büyük bir güç harcadığı anlaşılıyordu.

Bulantının etkisinden sıkıntı duyarak sürekli söyleniyordu;

–“Hay Allah kahretsin!”

Bu şekilde safra çıkarmakla uğraşırken bir ara Hasan Rıza Bey ile bana doğru bakarak sordu;

–“Saat kaç?”

Hasan Rıza Soyak, cevap verdi;

–“Saat 7.00 efendimiz.”

Artık Atatürk sürekli;

–“Saat kaç?” diye soruyor,
Hasan Rıza Bey ‘de;

–“Saat 7.00 efendimiz” diye saati tekrar ediyordu.

Bu karşılıklı konuşma birkaç kez tekrarlandı.

Biz bunu şöyle yorumlamıştık;

Henüz aklı başındaydı, komaya girmemişti…

Fakat o anda belki gözleri kararıyor, saati göremiyordu.

Onun için aklının yerinde olup olmadığını, saati öğrenmek suretiyle anlamak ve kendini kontrol etmek istiyordu.

Son olarak

–“Saat kaç?” sorusunun ardından birdenbire kendini sırtüstü yatağa attı.

Aynı anda da fena halde bir titreme başladı.

O kadar titriyordu ki adeta dişleri birbirine vuruyordu.

O sırada yetişmiş olan Neşet Ömer Bey ‘le Abravaya, gereken müdahaleyi yapıyorlardı.

Neşet Ömer Bey bir ara Atatürk’e seslendi;

–“Dilinizi göreyim efendim!”

Atatürk, dilini yarıya kadar dışarı çıkardı.

Neşet Ömer Bey tekrar seslendi;

–“Biraz daha uzatınız efendim!”

Atatürk, Neşet Ömer Bey’e baktı…

–“Ve aleykümselam!” diyerek gözlerini kapatıverdi.

Sevgili Atatürk’ümüz artık kendinden geçmiş ve bu kez açılması maalesef mümkün olmayan bir komaya girmişti.

Doktorlar telaş ve çaresizlik içinde, olağanüstü bir çaba gösteriyor ve koşuşturup duruyorlardı.

Bütün bu didinmelere rağmen artık tedaviye hiçbir cevap vermiyordu.

Ateş 36,5, nabız 100, solunum 22 idi…

Atatürk ne bizi, ne de yanındaki doktorları tanıyabiliyordu.

Ne bakıyor, ne de konuşuyordu…

Birinci koma gibi hareketli değil, hareketsiz ve sakin yatıyordu.

8 / 9 Kasım gecesini çok rahatsız fakat birinci komadakinin aksine ıstırapsız geçirdi.

Sabah ateşi 36,8,
nabzı 128, solunum 20 idi.

Gündüz yorgun ve dalgındı.

Genel durumundaki vehamet daha da artıyordu.

Nabız düzenli 124, solunum 40 , ateş 36,7 görülüyordu…

Geceyarısına doğru dalgınlık son haddini bulmuştu.

O muazzam insan artık hayatının sonuna gelmişti.

Şimdi ateş 37,8 , solunum 33 , nabız 132 olmuştu.

Atatürk dakika dakika soluyor, sönüyordu….

Hepimiz ümitsizlik ve çaresizlik içindeydik.

Artık hiç kimsede gözyaşlarını saklamak imkanı kalmamıştı…

Herkes üzüntüsünü açığa vurmuştu.

Nihayet meşum 10 Kasım 1938 Perşembe günü geldi, çattı…

Sabah saat 8.00 sularıydı.

Hepimiz Atatürk ‘ün yanındaydık.

Rengi tamamen solmuştu.

Birdenbire;

–“Hı…. hı… hı…” diye yalnız gırtlağından bir ses çıkarmaya başlamıştı.

Dr. Mehmet Kamil Bey başucunda karyolaya dayanmış, gözlerinden dökülen nohut tanesi iriliğindeki yaşları ak bıyıklarını ıslatıyordu…

Bir yandan ağlarken,
bir yandan da ıslak bir pamukla Atatürk ‘ün ağzına su vermeye uğraşıyordu.

Bu şekilde ağzına su vererek O’ nu biraz ferahlatacağını ümit ediyordu.

Süreyya Hidayet Paşa ile Dr. Abravaya ise karyolanın ayakucunda, üzüntüden sapsarı kesilmiş bir halde, Atatürk ‘ün ayak parmaklarını hassasiyetle incelemeye çalışıyorlardı.

Gerçekten acıklı ve feci bir manzara vardı…

Hayatına herhangi bir şekilde kasdedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya hazır olduğumuz Atatürk, gözümüzün önünde, güpegündüz, fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde duruyor ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

Aman yarabbi!

Adeta dehşet içindeydik.

Hasan Rıza Soyak ve İsmail Hakkı Tekçe ile birlikte, ellerimizi kavuşturmuş, son saygı durumunda duruyorduk.

Hasan Rıza dayanamadı, büyük bir üzüntü içinde şöyle dedi;

–“Kılıç bak, koskoca bir tarih göçüyor!”

Saat tam dokuzu beş geçiyordu.

Atatürk birdenbire gözlerini açtı.

O güzel mavi gözlerini son olarak bize yöneltti.

Ve hemen kapadı…

Başını hemen eski durumuna getirdi.

O güzel gözler ebediyen kapanmıştı…”

 

🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷

Atatürk’ün vefatı üzerine şu resmi ölüm raporu yayınlandı;

“Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24.00 ‘te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün sabah saat 9’u beş geçe büyük şefimiz derin bir koma içinde terk-i hayat etmiştir.”

***

Kaynak;

Hulusi Turgut,
Atatürk’ ün Sırdaşı
Kılıç Ali’ nin Anıları.

Türkiye İş Bankası yayını, Sayfa: 658-660

 

 

 

Turan ÇATAL
Araştırmacı Gazeteci-Yazar

 

 

 

 

 

 


EGEDE YAŞAM  :::  Özgür İnternet Gazetesi

Halkın ve Sadece Haklının Yanında…

YAŞASIN CUMHURİYET…

MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ…

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…

 

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x