İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer hakkında her ne kadar benzer iddialar daha önce dile getirildiyse de hiçbiri bu kadar ayyuka çıkmamıştı.
Bu Enver Aysever’e “adrese teslim ihale” işi çok fena patladı; sosyal medya ve “normal medya” başta olmak üzere etraf yandı yıkıldı, işin kokusu hela kokusu kadar berbat ve etkili olunca herkes ne olduğunu anladı…
İşin sorumluları yine vurdumduymaz keyfiliklerini (ve keyiflerini!) sürdürürken, olan “Atatürk’ün Partisi” Cumhuriyet Halk Partisi ile onun günümüzdeki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na oldu. Parti bir kez daha hedef tahtası haline gelirken, başta Genel Başkan olmak üzere bu adamları aday gösterip seçtiren karar mekanizmaları itibari açıdan ağır yaralar aldı.
Tunç Soyer’in yakın arkadaşı olduğu bilinen Aysever’e 18 gün için 238 bin lira verildiği mi doğru, 90 bin lira mı, İzmirlinin parasının verildiği adamın günlüğü 13 bin küsur lira mı, 5 bin lira mı, 4 buçuk milyon nüfuslu İzmir’de bu eğitim için seçilen o 20 kişi kimler ve nasıl seçildiler, sosyal medya olmasaydı ne olacaktı” vesaire konuları fazla konuşmayalım; biz de günlerdir ağızlarda olan aynı sakızı çiğnemeyelim…
İzmilileri yakından ilgilendiren birkaç konuya bakalım… Ne de olsa bu “savrulan” paralar, su zamları, ulaşım zamları olarak bizim sırtımızdan kazanılan paralar!
Soyer, bu konu hakkındaki soruları neden geçiştiriyor; neden “bunları tartışmaya vaktim yok” diyor, sorulan soruları “yersiz ve sığ” bulması hiçbir şey bilmeyen bir öğrencinin sözlüye kaldırıldığında verecek yanıtı olmadığı için “akşam elektrikler kesildi, çalışamadım” yanıtıyla aynı psikolojik kökenli mi?
Sabah gazeteciye ihale ile ilgili olarak “iptal yok” diyen Soyer, neden öğleden sonra “iptal talimatı verdim” dedi? Bu çelişkili, ikilemli davranışlar niye?
Aysever’in Tarihi Havagazı Fabrikası’nda eğitim verirken çekilmiş eski tarihli fotoğrafları var; bu durumda iptal edilen şey ne? Yani hangi ihale?
En başta da söyledim, bu durumdan olayın tarafları zarar görmedi ve görmeyecek (Allah sizin …….. “iyiliğinizi” versin!); Aysever “kamu hizmeti olduğu için, ucuza bile yaptım” diyor, İzmirliler de gelecek seçimlerde “Atatürk ve cumhuriyet hatırına” Soyer’in yerine kim aday gösterilirse yine ona oy verecek!
Ama ya CHP ve Kılıçdaroğlu? Partinin ve Genel Başkanın günahı ne?
Sosyal medyada “soygun”, “hırsızlık”, “peşkeş” “ahlaksızlık” lafları havada uçuşuyor, kim göğüsleyecek bunları? (“Olay yeri” İzmir olsa da şamata alanı bütün memleket!)
CHP üyesi temiz yurttaşlar neden taşısın ki böyle pis yükleri!
Çıkar yol var…
Dünyada çeşitli örnekleri de olduğu üzere, bu hayatta “kendi hakkında suç duyurusu”nda bulunacak kadar temiz siyasetçilerin ve kamu yöneticilerinin olduğu gerçeği söz konusu olsa da, bizde böyle şeyler beklemek boşuna olduğundan, CHP kendi denetim mekanizmalarını çalıştırmalıdır.
Tıpkı “Menemen”de olduğu gibi, Genel Merkez’in görevlendireceği bir ekip ile, en baştan aşağıya doğru, başta “üçlü yapı” halinde Belediye’yi birlikte yöneten Tunç Soyer- Mustafa Özuslu-Rıfat Nalbantoğlu “trio”su ile Genel Sekreter Buğra Gökçe olmak üzere bu konuda kimin dahli varsa, hareketleri incelenmelidir.
Kırılıp gücenilecek, kızıp öfkelenecek bir durum yok; böyle şeylerin “kalıcı leke” haline gelmemesi için, “töhmet” ise bunlardan kurtulmak için, ((varsa) suç ve suçlunun ortaya çıkarılması, masumların aklanması açısından) bu tür “temizlik girişimleri” şarttır.
Doğan Karabulut Kaleminden
Yoruma kapalı.